Bu hafta biraz kitap okuma alışkanlığımızın yerini alan sosyal medya meşguliyetimizden bahsetmek istiyorum. Malum teknoloji çağındayız artık ve en küçük boş anımızı telefonumuza gelen sosyal medya hesaplarımızın bildirimleri ve sonrası sosyal medya sörfü ile değerlendiriyoruz.


İlkokul yıllarımda hala çok net hatırlar ve gurur duyarım. İlk okuduğum ve bir haftada bitirdiğim kalın romanlarımdan biridir ‘Reşat Nuri Güntekin Çalıkuşu’ kitabı. O yıllarda tabii internet yok, ödevler için kütüphanelere gidilir, ansiklopediler karıştırılırdı. Ya Edebiyat Dersi ödevi için ya da boş vakti değerlendirmek, farklı dünyaların kahramanı olmak, öğrenmek için kitap okunurdu.


Aslında o yıllarda günün her saati daha dolu dolu mu geçerdi acaba? Okul sonrası ödevler yapıldıktan sonra mahalle arkadaşları ile toplanılır, akşam karanlık çökene dek saklambaçtan, ip atlamaya kadar oyunlar sırayla oynanır, bisiklet binilir, uzun sohbetler edilirdi.  Bu yüzden de yıllar sonra dahi o çocukluk yıllarının özlemi ve o yılların dostluğunun kıymeti hep hissedilir. Şimdi ise çocuklar, bizim çocukluk yıllarımıza göre sanal alemde bilgisayar, tablet ya da telefon üzerinden bir araya gelerek oyunlar oynuyor, sağlıklı iletişim kurmakta önemli bir yeri olan göze göze iletişimin eksikliği ile büyüyorlar. Yani bu da aslında eksileri ve artıları ile uzun uzadıya tartışılması gereken bir konu…


Ben daha çok günümüzde artık ne kadar kitap okuyoruz? Bunu irdelemek istiyorum. İşe önce kendimden başlayayım. Eskiden kısa zamanda arka arkaya çok kitap bitiren ben, şimdilerde elime aldığım kitabı bazen aylarca bitirememenin vicdan yükünü çekiyorum. Tabii şöyle bir gerçekte var; öğrencilikte boş zaman daha fazla, kafa yorduğumuz sorumluluklar daha az. Yetişkinlikte hele ki aktif çalışma hayatında isek biraz daha boş zaman sıkıntımız ve de sürekli aklımızı meşgul eden ertesi gün yapılacak iş planları var demektir. Haliyle de kitap için zaman yaratmak gerekiyor. Ben gün içerisinde mutlaka başucuma koyduğum bir kitabı o gün okumakla ilgili plan-program yaparım. Eve geç de gitsem ‘uyumadan bir yarım saat kitabımı okuyacağım’ derim. Ama tam okumaya başlayınca bildirim sesi ile dikkatimin kaydığı, artık hepimizin birden fazla sahibi olduğu o sosyal medya hesaplarına takılıp kalırım. İş gereği de tabii sosyal medya takibine kayıtsız kalamıyoruz. Fakat artık sosyal medyada o kadar çok zaman harcıyoruz ki gerçekten eskiden uzun zaman ayırdığımız hiçbir şeyi yapamaz olduk. Facebook, twitter, instagram ve daha birçok sosyal medya paylaşımlarını incelerken bir bakmışız uykumuz gelmiş, gözler kapanmaya başlayıvermiş ve yine kitap okuma hali yarına ertelenmiş.


Uyumadan önce son işimiz sosyal medyaya bakmak, sabah uyanır uyanmaz da yine yataktan kalkmadan ilk işimiz sosyal medyayı kontrol etmek oluyor. Bir de buna uzun saatler bizi ekrana kilitleyen televizyon dizilerini ve yarışma programlarını da eklersek. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü'nün (UNESCO) 2017 verilerine göre Türkiye’nin, kitap okuma oranında dünyada 86'ncı sırada, yoksul Afrika ülkeleriyle aynı kategoride olmasını anlayabiliriz beklide. Aynı rapora göre; Türkiye'de düzenli kitap okuyanların oranı neredeyse binde bir. Bu oran, en fazla kitap okuyan ülkelerin başında gelen İngiltere ve Fransa’da yüzde 21, Japonya'da yüzde 14, ABD'de yüzde 12 civarında.


Yani kitap okumanın insanı ne denli zenginleştirdiği, geliştirdiği tartışma götürmez bir gerçek. Aslında teknolojinin dezavantajı sosyal medya meşguliyetinden kendimizi biraz soyutlayıp kitap okuma alışkanlığımızı bir düzene oturtabilirsek hem bir birey hem de toplum olarak gelişiriz. Çünkü; okumak bireyi, birey toplumu etkiler… Hem ayakları yere sağlam basan, kendi hayatı ve çevresi için iyi işlere imza atan kişi olabilmek hem de toplum olarak gelişebilmek ve başarılı olabilmek için bu kitap okuma alışkanlığına bir an önce bir disiplin kazandırmamız gerekiyor diye düşünüyorum.


Hayatınızı zenginleştirmek istiyorsanız alın bir kitap, okuyun, farklı dünyaların kahramanı olun…