“Eski Yunan`dan günümüze dek Hukuk, kişilerin ve toplumların yaşayış biçimlerini ve iç - uluslararası düzenlerini ; Korur , denetler ve şekillendirir. Devletlerin ve toplumların tarihi gelişimleri içerisinde hukuk da diğer tüm bilim sistematikleri gibi ihtiyaçlar ve kullanım alanları doğrultusunda dallara ayrılmış ve alt hukuk dalları oluşmuştur. Oluşan bu Alt Hukuk Dalları; insanlığın her geçen gün çoğalan ve değişen ihtiyaçları karşısında cevap verdikleri ihtiyaç alanında alansal olarak daralmış - branşlaşmış fakat bunun yanında uygulama zenginliği ve zamansal değişime ayak uydurmaları açısından büyümüş, gelişmiş ve zenginleşmişlerdir.
Bahsi geçen bu alt hukuk dallarından Ticaret Hukuku; Gerçek ve tüzel kişiler arasındaki ticari ilişkiler sistematiğini düzenler, şekillendirir ve denetler.
Kanun uygulayıcılar ve Akademisyenler dışında dahi ticaret hukuku denildiğinde esnaflar , tacirler ve şirket yöneticileri gibi serbest piyasa elemanlarının aklına ilk gelen ticaret hukuku unsurları kambiyo senetleri yani kıymetli evraklardır. Kıymetli evraklar ; Bünyelerinde barındırdıkları hakkın senede bağlı olduğu, hakkın senetsiz olarak muhatabına karşı ileri sürülemediği ve senetten bağımsız olarak devirlerinin mümkün olmadığı, içerdikleri hakkı temsil etmeleri bakımından bizatihi bir değer ifade eden senetlerdir.
Türk Ticaret Hukukunda; Poliçe, Çek ve Bono ( Halk arasındaki yaygın kullanımıyla Senet ) olmak üzere tahdidi olarak kabul edişmiş üç adet kambiyo evrakı vardır.
Ancak biz bu yazımızda; Taraflar arasındaki bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla taraflardan birinin diğerinden yazılı borç ikrarını içeren emre muharrer bir bono (senet) alması durumunun çoğu zaman alacaktan kurtulma saik-i ve kolluk - yargı makamları yanlış yönlendirmesi sonucu aslında gerçekten alacaklı olan ve karşı tarafından haksız ve cebri bir menfaat ede etme kastı içerisinde olmayan kişiler hakkında “Yağma” (Gasp) iftirasına uğrayarak Ağır Ceza Mahkemelerinde yargılanmasından ve maalesef olayın gerçek oluş şeklini ve masumiyetini ispat edemedikleri durumlarda isabetsiz biçimde ağır hapis cezalarıyla cezalandırılmaları yönünde karar verilebilme ihtimalini irdeleyeceğiz.
Türk Ceza Kanunu 148. Madde 2. Fıkrasında Kanun “Cebir veya tehdit kullanılarak mağdurun, kendisini veya başkasını borç altına sokabilecek bir senedi veya var olan bir senedin hükümsüz kaldığını açıklayan bir vesikayı vermeye, böyle bir senedin alınmasına karşı koymamaya, ilerde böyle bir senet haline getirilebilecek bir kağıdı imzalamaya veya var olan bir senedi imha etmeye veya imhasına karşı koymamaya mecbur edilmesi halinde” Yağma eyleminin oluştuğunu kabul etmektedir.
Yağma eylemi; Türk Ceza Kanununda tahdidi ve kazüistik olarak Ağır Ceza Mahkemelerinin görev alanı içerisinde düzenlenmiştir.
5235 Sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev Ve Yetkileri Hakkında Kanunun 12. Maddesinde Kanun Koyucu, Ağır Ceza Mahkemelerinin Görev alanı belirlerken ; “…on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçlarla ilgili dava ve işlere bakmakla ağır ceza mahkemeleri görevlidir. ” şeklindeki emredici hükmüyle Ağır Ceza Mahkemeleri tarafından yargılaması yürütülecek ve karara bağlanacak eylem ve suçların genel sınırını çizmiştir.
Ne var ki yine aynı kanun maddesinde Ağır Ceza Mahkemelerinin görev alanına dair çizilen genel çerçeve dışında Bazı suçlar ; Tek – Tek , Kazüistik olarak Ağır Ceza Mahkemesinin görev alnı içerisinde belirlenmiştir. İşte Yağma suçu , Ağır Ceza Mahkemesinin görev alnı içerisine ismen belirtilerek dahil edilmiş bir suçtur.
Ticari ilişkiler içerinde alacaklı konumunda olan ve fakat gerçekte var olan alacağını iyi niyetli bir biçimde daha evvel fatura , sözleşme , protokol, mutabakatname , ihbar vb. gibi ispat araçlarından birisi ile güvence altına alamamış olan taraf haklı ve hukuki alacağını tahsil etmeye çalışırken borçlu konumunda olan tarafın kötü niyetli olması ve kendisine kurmaca bir senaryo dahilinde adli makamlar önünde gerçek dışı bir suç duyurusu ya da şikayetle iftira etmesi durumunda alacağını tahsil edeceği yerde bir anda kendisini Ağır Ceza Mahkemesinde, 10 Yıl Hapis Cezası ile tecziyesi talebiyle yargılanırken bulabilir.
Yukarıdaki örnekteki kişi gerçekten masum olan ve borçlu tarafa hiçbir cebir ya da tehdit uygulamadan alacaklı olduğu meblağı kağıda dökmeye ve alacağını kurtarmaya çalışan bir kişidir.
Tabii hayatın olağan akışı içerinde aslında masum , haklı ve alacaklıyken ; Borçlu tarafla yürütülen görüşmeler sırasında masumiyetini ve haklılığını yitiren alacaklılarla da karşılaşabiliriz.
Burada Alacaklı aslında masumdur ve gerçek ve haklı bir alacağın tahsili için kendisine gerçek ticari alacak hesabını yansıtan bir senet (bono) verilmesini talep etmektedir. Ne var ki borçlu; alacaklının, senet tanzim edilmesi ve borçlunun borcunu ispatlar ve temsil eder nitelikteki senedi kendisine teslim etmesi yönündeki (esasen haklı olan) talebini ret eder. Bunun üzerine aslında haklı ve gerçek alacığının karşılığı olan ve fakat kendisine verilmekten imtina edilen senedi borçluyu cebrederek ya da tehdit ederek almaya giden alacaklılar olabilir. Ağır Ceza Mahkemelerinde görülen anlattığımız duruma emsal binlerce kovuşturma dosyası vardır.
Haklı alacağına karşılık senet (bono) talep eden ve bu talebinin ret edilmesi karşısında şiddete ya da tehdide başvuran alacaklı ; senedin kaynağı olan ticari ilişkiyi ispat edememesi durumunda Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanacak ve Yağma suçundan ağır bir ceza alacaktır.
Ancak bu duruma düşmüş olan alacaklının yağma suçu ile ağır bir hapis cezası ile cezalandırılmaktan kurtulmasının tek yolu TCK 150. Maddesinde Daha az cezayı gerektiren hâl başlığı altında düzenlenmiştir. Mezkur maddede Kanun ; “Kişinin bir hukuki ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanması halinde, ancak tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.” Şeklinde irade göstererek eylemde ve cezada ölçülülüğü sağlamıştır.
Kanun Koyucu bu düzenlemeyle ; Gerçekte yağma kastı olmayan bir sanığın yağma iddiası ile Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanması sırasında Senet Alınmasına konu alacağın hukuki bir ilişkiden kaynaklandığının ispatlanması durumunda şahsın yağma eyleminden sorumlu tutulmayacağını ancak eylem sırasında tehdit veya kasten yaralama suçu oluşmuşsa bu suçlardan sorumlu tutulabileceğini emredici biçimde ortaya koymuştur.”