DENİZLİ HABERLERİ

Denizli Kadın Platformu: “Kadınlara Reva Görülen Bu Cehennemden Çıkacağız!”

Kadınlar, İstanbul-Fatih’te katledilen Ayşenur Halil ile İkbal Uzuner için Türkiye’nin her yerinde eylemlerini sürdürüyor. Denizli Kadın Platformu’nun çağrısıyla Çınar Meydanı’nda bir araya gelen kadınlar cinayetlere tepki gösterdiler

Denizli Kadın Platformu’nun çağrısıyla Çınar Meydanı’nda bir araya gelen kadınlar bir basın açıklaması yaparak son günlerde kadınlara yönelik saldırıları ve cinayetleri protesto ettiler.  Basın açıklamasına Büyükşehir Belediye Başkanı Nuri Çavuşoğlu’da katıldı.

Platform adına basın açıklamasını okuyan Merve Öğüt, Resmi verilere göre Türkiye’de 2024 yılı içerisinde 292 kadın erkek şiddetiyle öldürüldüğünü, 164 kadının ölümünün hala şüpheli olduğunu, Eylül ayı içerisinde 34 kadın cinayeti işlendiğini, 20 şüpheli kadının ölümü gerçekleştiğini söyleyerek, “İstanbul’da İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil, gözü dönmüş bir cani tarafından katledildi. Failin yıllardır İkbal’in peşini bırakmadığını, bir sene önce İkbal’e gönderdiği video ile öldürme planlarını açıkça anlattığını, defalarca kez şikâyet edilen, madde bağımlısı ve psikolojik sorunları olan, daha önce beş kez hastanede tedavi gören fail hakkında hiçbir koruma tedbirinin alınmadığını öğrendik.

İstanbul’da bir kadının, sokak ortasında Semir Tarhan ve Ömer Koru isimli iki erkek tarafından cinsel tacize uğradı. Genç kadının can güvenliği olmadığı için şikâyet hakkını dahi kullanmaktan imtina ettiği faillerin serbest bırakıldığını, üstelik faillerin adeta suç makineleri olduğunu, birçok suç kaydı olmasına rağmen cezaevinden salıverildiklerini öğrendik. Sosyal medyadaki tepkiler üzerine failler tutuklandı. Van’da 21 yaşındaki RojinKabaiş 9 gündür kayıp.” Diye konuştu.

“BU ÜLKEDE BİLİNÇLİ OLARAK YARATILMIŞ KADINLARA YÖNELİK BİR CİNSKIRIM VAR!”

Merve Öğüt, Türkiye Cumhuriyeti Devleti iktidar ve devlet erki; uluslararası sözleşme ve taahhütlerle,1986’dan bu yana taraf olduğunu hatırlatark, “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi’ne dair CEDAW Sözleşmesiyle, 1999’da imzaladığı İhtiyari Protokol’le, Anayasa’yla, 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Kanunu'yla üstlendiği kadının yaşam hakkını koruma yükümlülüğünü yerine getirseydi,

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı; 2011’de taraf tüm Devletlerden önce bizzat kendisinin imzaladığı, salt varlığıyla dahi kadınların üstünde bir koruma kalkanı olan İstanbul Sözleşmesi’ni hukuka aykırı şekilde feshetmemiş olsaydı,

Kanun koyucular; kadınların güvende ve şiddetsiz yaşam hakkını koruyacak, etkin ve caydırıcı yasalar yerine bilhassa İnfaz Yasasında defaatle yaptıkları fail lehine düzenlemelerle, sayfalarca sabıka kaydı olan, kadına yönelik şiddetten, taciz ve istismardan hüküm giyen hükümlüleri cezaevlerinden salarak toplumdaki bu suç iklimini körüklemeselerdi,

Kolluk kuvvetleri erkek şiddetinden kendilerine sığınan kadınların şikayetlerini dahi almaksızın, şiddete uğradıkları eve geri göndermeseydi; demokratik protestolarda yüzlercesi karşımıza dikilirken, kadınların yardım çığlıklarına da bu denli hızlı koşabilselerdi,

Sosyal platformlarda düşünce ve fikir hürriyetlerine şafak operasyonlarıyla karşılık veren Cumhuriyet Savcıları; kadınların maruz kaldıkları erkek şiddetine ilişkin ardı ardına yaptıkları şikayetlerine de hızlı ve etkin bir soruşturma başlatıp gerekli tedbirleri alsalardı,

Hakimler; şiddet mağduru kadınların 6284 Sayılı Kanun uyarınca talep ettikleri koruma kararlarını sanki Devlete kadınları korumak zülmüş gibi, 15 günle sınırlandırmasaydı, koruma kararlarını ihlal eden faillerin tazyik hapsi kararlarını zamanında, kadınlar erkek şiddetiyle öldürülmeden önce verebilselerdi; kadın cinayeti faillerini bol keseden haksız tahrik ve iyi hal indirimleriyle, cezasızlık politikasıylaödüllendirmeselerdi,

Münevver, Şebnem, Emine, Narin, İkbal, Ayşenur ve daha nicelerimiz hala hayatta olacaktı!” dedi.

"KADINLARA REVA GÖRÜLEN BU CEHENNEMDEN ÇIKACAĞIZ!"

“Kadınları birbirine görünmez iplerle bağlayan bu öfkenin; 20 yıllık eril tahakkümünüzü, inşa ettiğiniz sosyal, kültürel ve devletin tüm mekanizmalarındaki çürümüş sisteminizi, sistematik erkek şiddetinizi, yarattığınız karanlık düzeninizi yok edecek!” diyen Öğüt konuşmasını şöyle sürdürdü, “ Şiddetin gölgesinde yaşamaya mahkûm edilmenin, her an erkek şiddetiyle öldürülme tehlikesi altında yaşamanın, kadınların kaderi haline getirilmesine izin vermeyeceğiz! Kadına karşı şiddetin, kadın katliamının önlenmesi için herkesi sorumlu davranmaya davet ediyoruz.

Güvenilir bilimsel verilerin ana işlevi şiddeti önlemek için uygulanması gereken çok yönlü ve bütüncül sosyal politikaların planlanmasına yol göstermesidir. Bakanlığın 2024 şiddet araştırması için güvenilirliği baştan tartışmalı kurumları neden seçtiklerini, hangi yetkinliklere göre nasıl karar alındığını, araştırma sürecinin nasıl planlandığını açıklamaya ve şeffaflığa çağırıyoruz.

Tüm sorumlulara; ‘Sıfır tolerans’ nutukları atmak yerine öncelikle cezasızlık politikalarına ve kadın erkek eşitliğini tahrip eden eylem ve söylemlere son vermek zorunda olduklarını, katledilen binlerce kadının, şiddete tanık olan hatta onlarla birlikte katledilen çocuklarının da birer aile olduklarını bir kez daha hatırlatıyoruz. Kadına karşı şiddetin önlenmesi için ataerkinin “aileci” bakışının değil “eşitlikçi ve laik” politikaların esas alınması şarttır.

Söz konusu olan kadın ve çocukların şiddetsiz bir hayat ve yaşama hakkıdır. Sorumsuzluğun bedeli çok büyüktür. Her bir kadın eşit, onurlu ve şiddetsiz yaşam hakkına sahip oluncaya kadar her gün daha yüksek sesle tekrarlayacağız: İstanbul Sözleşmesi Bizimdir! Vazgeçmeyeceğiz!

Yaşam hakkımız kimsenin lütfu değil; doğuştan sahip olduğumuz insan hakkıdır. Kadınları koruma yükümlülüğünüzü yerine getirecek; eşit, şiddetsiz, güvende, insan onuruna yaraşır yaşam hakkımızı teslim edeceksiniz!"

{ "vars": { "account": "UA-108757569-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }